Birinci tabakadan ve ilk şeyhlerdendir. Künyesi Ebû Mahfuz, babasının ismi Fiyruz idi. Bazıları bu ismin Firuzân şeklinde olduğunu söylemişlerdir. Bazıları da onun ismini, Ma’rûf b. Ali el-Kerhî şeklinde tesbit etmişlerdir.
Babası, İmam Ali b. Musa Rıza’nın (r.a) kapıcılığını yapan bir köle idi. Onun elinde Müslüman olmuştu. İmam bir gün halkın içeri girmelerine izin vermişti. İzdiham oldu, kalabalığın ayakları altında kalarak can verdi.
Ma’rûf Kerhî (k.s) Serîyyu’s-Sakatî ve daha başkalarının üstadı idi. Serîyyu’s-Sakatî (k.s) diyor ki: “Ma‘rûf Kerhî’yi bir kere rüyada görmüştüm. Sanki o Arşın altında bulunuyor ve Aziz ve Celil olan Allah da meleklerine hitaben:
— Bu kimdir, biliyor musunuz? diye soruyor. Melekler:
— Ya Rab, sen daha iyi bilirsin, diye cevap veriyor. Hak Teâlâ da:
— Bu Ma‘rûf Kerhî’dir, aşkımdan sarhoş olmuştur. Bana kavuşuncaya kadar ayılmaz, diyordu”
Ma‘rûf Kerhî, H. 165/781’de vefat eden Davud Tâî’nin (k.s) sohbet halkasında bulunmuştu.
Bir gün Davud Tâî’nin sohbetinde bulunanlardan biri kendisine:
— Sakın ameli terk etmeyesin, çünkü amel seni Mevlâ’nın rızasına yaklaştırır, deyince, sordu:
— Amelden kastın nedir? O kişi şöyle cevap verdi:
— Devamlı olarak Rabbine itaat halinde olmak, Müslümanlara hizmet ve nasihatte bulunmak.
Ma’rûf Kerhî (k.s) bir gün yeğenine dedi ki; “Allah Teâlâ’dan bir ihtiyacını isteyeceğin zaman, Ona benimle yemin et”, Yani Ya İlâhî! Onun hakkı için muradım ve dileğimi ver, de. Zira Muhammed Mustafa (s.a.v) şöyle dua ederdi; “Allah’ım dilek sahiplerinin senin üzerindeki hakkı için, sana rağbet edenlerin hakkı için ve sana doğru attığım adımlar hürmetine istekte bulunuyorum.”
Ma’rûf Kerhî’ye (k.s) muhabbetten sorduklarında; “Muhabbet halkın öğretmesiyle olmaz. O sadece Hakk’ın bir ihsanıdır”, diye cevap vermiştir.
Ölüm döşeğinde bulunan Ma‘rûf’a (k.s),
— Vasiyette bulunmaz mısın? diye sorulduğunda cevaben şöyle dedi:
— Öldüğüm zaman şu gömleğimi sadaka olarak verin; çünkü dünyaya çıplak geldim, çıplak olarak gitmek istiyorum.
Bu büyük zatın kabri Bağdat’tadır. Dua, ziyaret ve teberrük için oraya gidilir. Orada yapılan duaların kabul edildiği tecrübe ile sabittir.
______________________
İstifade edilen kaynaklar: Abdurrahman Câmî, Nefahâtü’l-Üns, 161-162; Abdülkerîm Kuşeyrî, Kuşeyrî Risâlesi