Tasavvuf klasikleri içinde, usûl ve âdâbı konu alan türlerden birisi de miyâr-ı tarîkat, tarikat-nâme veya erkân-nâme gibi isimlerle kaleme alınan eserlerdir. Tekke ve tarîkatler öncesi dönemlerden itibaren kaleme alınan pek çok tasavvufî eserde, sülûk usulleri ve sâlikin dikkat etmesi gereken kurallar ifade edilmiştir. Dikkat çekilen bu kurallar, sonraki dönemlerde özellikle Türk mutasavvıflar tarafından müstakil eserler veya risaleler halinde yazılmaya devam edilmiştir. Bir meslek talibinin uymak zorunda olduğu söz konusu kuralların çoğu Kur’an orijinlidir.
İncelendiğinde görüleceği gibi, bu metinlerde sâlikin; kendi nefsine karşı uygulayacağı davranışlar, sûfilerin yanında uygulayacağı davranışlar, toplum içinde insanlara karşı uygulayacağı davranışlar, eşyaya karşı uygulayacağı davranışlar vs. belirlenmiştir.
Bir kişinin mana yoluyla davranışlarının zapt u rapt altına alınmaya çalışılmasının biricik amacı, onun “hüsn-i hulk” denilen güzel ahlâka ulaşmasını, dolayısıyla Allah’a gerçek bir kul, insanlara örnek ve topluma yararlı bir kişi olmasını sağlamaktır.
Miyâr türü eserler, tasavvuf tarihi ve edebiyatı araştırmalarında ihmal edilmemesi gereken önemli kaynaklardır. Bu metinler ayrıca, günümüzde anlamı unutulan pek çok deyim ve ifadenin, bugün için folklorik kabul edilen davranış modellerinin, kısaca, arka planı olan ve fakat çözümlenemeyen pek çok kültür öğesinin çözümlenmesinde, anlaşılmasında, yorumlanmasında anahtar olacaktır.
Şabân-ı Velî’nin (k.s) miyâr’ı, Yahyâ-yı Şirvanî’den (k.s) beri uygulanagelen kurallardan ibarettir. Miyâr-ı Tarîk adıyla şöhret bulan bu risale bir kişinin kaleminden çıkan telif bir eser değildir. Bu eser, Yahya-yı Şirvanî’nin (k.s) emriyle irfân sahibi kırk kişi tarafından tertip edilmiştir. Ömer Fuadî’nin verdiği bilgilere göre, Miyâr’daki kuralların kaynağı Kur’an ve hadistir.
(Kitabın önsözünden...)