Buradasınız :  Tasavvuf Klasiklerinden
Kategori:
Tasavvuf Klasiklerinden
10809 kez Okunmuş

Âlimlerin Mürşide Olan İhtiyacı

Ömer Ziyâuddîn Gümüşhânevî (k.s.) hazretlerine sorulur:
 
Şer’i hükümlere göre kendilerine uyulan mürşidlerin, kutup ve gavs derecesine vâsıl olsalar dahi, dört fıkhî mezhepten birini benimseyip ona göre yaşaması farz-ı ayn olduğu gibi ictihad derecesine ulaşmış olan imamlar ile sâir âlimlerin de bir şeyh ve mürşide muhtaç bulunmalarının sebebi nedir?
 
Cevap olarak şöyle der:
 
Âlimler de söz, davranış ve bilgilerinin kendilerine hâl olması, kalblerindeki bazı değişikliklerin sükûnet bulması, ilme’l-yakîn bildiklerini ayne’l-yakîn görebilmelerini sağlamak için ehil bir mürşide muhtaçtırlar.
 
Nitekim Hz. Ömer el-Fârûk (r.a.) Enes İbn Mâlik’in (r.a.) huzurunda diz çöküp mütevazı bir eda içinde oturdu ve:
 
— Yâ Enes! Siz yıllarca Resûlullah’ın (s.a.v.) hizmetinde bulundunuz Binâenaleyh O’nun huzur-u sa’âdetlerinde ömrünüzü geçirdiniz. Bu sebeple siz, münafıkların hallerini, kalblerinde nifak bulunup bulunmadığını çok rahat kestirebilirsiniz. Benim kalbimde de nifak alâmeti var mıdır, bakınız, diye rica ettiği zaman, Hazreti Enes (r.a.) hüngür hüngür ağlamaya başladı. Hazreti Ömer (r.a.), Hazreti Enes’in (r.a.) bu ağıt ve gözyaşlarını kalbinde nifak izleri taşıdığına hamlederek, onu bastırırcasına daha şiddetle ağlamaya başladığında Hazreti Enes (r.a.):
 
— Yâ Ömer! Lütfen susunuz ve sakin olunuz. Fârûk olan siz bile nifak belasından bu kadar korkmaktasınız. Bu yüce hassasiyetinize bakıyor ve ben kendi başıma yanıp ağlıyorum” cevabını verdi. Bunun üzerine Hazreti Ömer (r.a.):
 
— Yâ Enes! Nifak ve imtihandan ancak münafıklar emin olur. Allah’ın mekr ve imtihanından emin olma! buyurdu. -Burada söylenen nifaktan maksadın şirkle değil riya ile ilgili olduğu unutulmamalıdır.-
 
İmam Kuşeyrî meşhur Risâle’sinde şöyle buyurmaktadır:
 
“Tarikat şeyhi durumunda bulunan sûfîler, naklî, aklî ve zahirî ilimleri ilme’l-yakîn bilmekten, ayne’l-yakîn görme derecesine yükselmiş kimselerdir. Öyle ki, insanlar için gaybî olan bir şey, onlar için apaçık ve gözleri önünde seyredilebilir. Diğer insanlar taklid ve istidlal, onlarsa tahkik ve vuslat ehlidir.”
 
“Leylâ bizler senin güzelliğinle aydınlanmakta, insanlar ise karanlıkta kalmaktadır” denilmiştir.
 
Fahreddîn-i Râzî’den (rah.) bu konuya ışık tutmak üzere şöyle bir rivayet anlatılmaktadır.
 
Bağdat’a gitmek üzere yola çıkan Râzî, şehrin girişine yaklaştığı vakit, ihtiyar bir kadın dışında bütün yöre halkının kendisini karşılamak üzere beklediğini görür. Kadının hayret verici bu hareketi Razî’ye haber verilince, onun bu davranışı merakını celbeder ve ziyaret etmek maksadıyla yanına gider, karşılamaya çıkmamasının sebebini sorar. Bunun üzerine kadın:
 
— Sana ta’zim ve hürmet göstererek debdebe ile karşılamanın sebebi nedir? Ne özelliğin var ki böyle davranmak gerekiyor, diye soruya yine soruyla karşılık verir. Râzî:
 
— Ben Allah’ın varlığına ve birliğine binlerce delil ile isbâta muktedir bir ilim adamıyım. O yüzden olsa gerek… deyince yaşlı kadın ibret verici ve düşündürücü şu cevabı verir:
 
— Allah-u Azîmuşşân’ın varlığı ve birliği konusunda bir şüphe ve tereddüdümüz yoktur. Dolayısıyla O’nu isbât için bir delil ve dayanak aramak ihtiyacını da hissetmiyoruz. Zira biz Cenab-ı Hakk’ın tevhîd denizinin dalgaları arasında garkolmuş, müşâhede ve vuslat ehliyiz. Siz ise taklîd ve istidlâl ehlisiniz.
 
Fahreddîn-i Râzî kadının ma’rifet ve irfan dolu bu cevabını gönülden tasdik eder.
 
Sûfî ve meşâyih huzurunda mezhep imamları bile her zaman saygı ve hürmet hissi duymuşlar, onları kendi nefsleri üzerine tercih etmişlerdir. Eğer meşâyihde cezbedici böyle bir meziyet bulunmasaydı, durumun tam tersiyle tecelli etmesi gerekirdi. Kaldı ki, İmam Şafiî’nin ümmî şeyh Şeybân-ı Râî’ye gösterdiği saygı gözlerimizin önündedir.
 
Ömer Ziyâuddîn Gümüşhânevî, Tasavvuf ve Tarikatlarla İlgili Fetvalar, 23-25
 




2 Kişi Beğendi

Bu Yazılarda Dikkatinizi Çekebilir