Buradasınız :  Tasavvuf Klasiklerinden
Kategori:
Tasavvuf Klasiklerinden
6574 kez Okunmuş

Tefekkür de İbadettir

Ömer Ziyâuddîn Gümüşhânevî (k.s.) hazretlerine sorulur:

 
Yalnız kalb ile tefekkür etmek, Cenâb-ı Hakk’ı, O’nun azamet ve kudretini düşünmek ibadet midir?
 
Cevap olarak şöyle der:
 
İbadetlerin en faziletlisidir. Cenâb-ı Hak: “Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarken (her hallerinde ve daima) Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerine düşünürler: Rabbimiz (derler), bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateş azâbından koru.”[1] buyurmaktadır.
 
Burada olaylar ve yaratıklar üzerine tefekkür: “Mahlûkat üzerinde düşünün, fakat Hâlik üzerinde, O’nun zatı hakkında düşünmeyin”, hadis-i şerifi gereğinde mahlûkata tahsis edilmiştir. (Yerin ve göğün yaratılışını ibret almak için kalb ve tahayyül yoluyla tefekkür ediyor ve İlâhî azamet hissetmeye çalışıyorlar), demektir. Halk üzerinde düşünüp Hâlik üzerinde düşünmenin yasaklanmasının sebebi, O’nun kudretinin takdir edilemeyeceği ve O’nun zatının künhüne ve hakikatine vâkıf olmanın imkânsızlığındandır. Buna rağmen Hâlik’in hakikatini düşünen kimsenin helake sürükleneceği muhakkaktır. Bu hususu Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz (r.a.) şöyle dile getirmektedir:
 
“Allah’ın zatının idraki hususundaki aczin anlaşılması, gerçek idraktir. Yüce Allah’ın zatının sırrını araştırmaya kalkmak ise şirktir.”
 
İnsanoğlu için Cenâb-ı Hakk’ın zatını değil sıfatlarını, azametini, kudretini ve büyüklüğünü, O’nun büyüklüğü yanında mahlukatın küçüklüğünü düşünmek ve ibret almak yeterlidir.
 
 
Ömer Ziyâuddîn Gümüşhanevî, Tasavvuf ve Tarikatlarla İlgili Fetvalar, 128-129
 
 
___________________

[1] Âl-i İmrân, 3/191

 




1 Kişi Beğendi

Bu Yazılarda Dikkatinizi Çekebilir