Buradasınız :  Roportajlar/ Tarikat Hakkında Bilinmeyenler
Kategori:
Röportajlar
7724 kez Okunmuş

Tasavvufun İslam Literatüründeki Yeri ve İslâmîliği Meselesi


Tasavvufun İslam literatüründeki yeri ve İslâmîliği konusunda şunları söyleyebiliriz:

 

Bir ilmin İslâmî olup olmadığını anlamak için önce adına, sonra muhtevasına, daha sonra da o ilim mensuplarının kendilerini şeriat karşısında hangi noktada gördüklerine bakmak gerekir. Bu üç esasa göre tasavvufu sırasıyla ele alacak olursak:

 

a)      Tasavvufun adının genellikle ashâb-ı suffanın “suffa”sından, “safvet” ve “sûf” kökünden geldiği kabul edilir. Bu kelimelerin üçü de İslâmî menşelidir. Tasavvufun kökü olarak “sofia” kelimesinden bahsedilmişse de, bu tevcih gerek sufiler ve gerekse araştırmacılar tarafından reddedilmiştir. Hatta birtakım müsteşrikler bile tasavvuf ve sufi kelimesinin “sofia” kökünden geldiğine karşı çıkmış, bunun yerine yün anlamına gelen “sûf” kökünden geldiği görüşünü benimsemişlerdir.

 

b)      Tasavvufun iki önemli muhtevası vardır: Eğitim ve bilgi. Tasavvuf, eğitimde temel olarak benimsediği zikir, tezkiye, tasfiye, rabbânîlik, mücâhede gibi esaslar ve üsve-i hasene/model şahsiyet ilkesiyle bir yaşama biçimidir. Kur’an’da 250’den fazla yerde geçen zikir lafzı ve bu konudaki emirler, “nefsini tezkiye edenin kurtuluşa ereceğini”[1], haber veren âyet; safvete ermiş kalb-i selîm[2] ve rabbânîlik[3], riyâzet ve mücâhede konusundaki ilahî emir ve nebevî tavsiyeler, aslında tasavvufî hayatın Kur’an ve sünnet menşeli olduğunu göstermektedir.

 

c)       Sufilerin kendilerini şer’î açıdan hangi noktada gördükleri meselesine gelince ilk sufilerden itibaren meşâyıh, ilimlerinin şeriata bağlılığını sık sık vurgulamışlardır. Nitekim Seriyy Sakatî (ö.257/871): “Tasavvuf, kitap ve sünnetin zâhirine ters bir bâtın ilminden bahsetmez”[4] der. Sehl b. Abdullah Tüsterî (ö.283/896): “Bizim yolumuzun temeli şu yedi şeydir: Allah’ın kitabına sarılmak, Rasûlü’nün sünnetine uymak, günahlardan kaçınmak, tevbe ve hukuka riâyet etmektir”[5] der. Cüneyd Bağdâdî (ö.298/910) ise: “Bizim bu ilmimiz/tasavvuf kitap ve sünnetle mukayyeddir; yani onlara bağlıdır”[6] der. Bu tür söz ve uygulamaları çoğaltmak mümkündür. Meseleye bu açıdan bakıldığında da görülen, sufilerin ve tasavvufun İslamî bir yapı içinde olduğudur.

 

 

______________

[1] Şems, 9.

[2] Şuarâ, 88-89.

[3] Âl-i İmrân, 79.

[4] Kuşeyrî, Risâle, s.70.

[5] Sülemî, Tabakâtü’s-sûfiyye, s. 210.

[6] Kuşeyrî, Risâle, s. 118.

 

Kaynak: 300 Soruda Tasavvufî Hayat, Erkam Yayınları


Bu Yazılarda Dikkatinizi Çekebilir