Buradasınız :  Tasavvuf Klasiklerinden
Kategori:
Tasavvuf Klasiklerinden
27974 kez Okunmuş

Tasavvuf Ehlinin Ahlâk Anlayışı

Sûfiyye (Tasavvuf Ehli) Resûlullah’a (s.a.v.) uyma noktasında insanların önde gelenlerinden olduğu için onun sünnetini ihyaya en lâyık olanlardır. Resûlullah’ın (s.a.v.) ahlâkıyla ahlaklanmak, ona uymanın ve onun sünnetini ihyâ etmenin en güzel yoludur. Nitekim şeyh ve âlim, Şeyhü’l-İslâm lâkabıyla mâruf, Ziyâuddin Ebû Ahmed Abdulvahhâb b. Ali bize, Enes b. Mâlik’den (r.a.) rivayet edilen bir hadis-i şerifi şöyle haber vermiştir: Enes (r.a.) diyor ki: Resûlullah (s.a.v.) bana: “Oğulcağızım, sen kalbinde hiç kimseye karşı kin ve düşmanlık beslemeden bulunmaya güç yetirebildiğin sürece öyle yapmaya devam et”, buyurdu ve ekledi: “Oğlum, bu benim sünnetimdir. Benim sünnetimi ihyâ eden beni ihyâ etmiş sayılır. Beni ihyâ eden de cennette benimle beraberdir.” [1]

 

Sûfiler, Resûlullah’ın (s.a.v.) sünnetini ihyâ etmişlerdir. Çünkü sûfiler, başlangıçta Resûlullah’ın (s.a.v.) sözlerini, yolu yarılayınca da vukuf kesb ederek onun fiillerini ihyâ ederler. Hâl-i nihâyetlerinde (hallerinin sonuna doğru) ise onun ahlâkıyla ahlaklanmanın semeresine erişirler.  Ahlâkın güzelleşmesi ancak nefis tezkiyesi sayesinde olur. Tezkiyenin yolu Şer-i şerife (İslam ahkâmına) boyun eğmekten geçer. Nitekim Allah Teâlâ, Nebîsi (s.a.v.) için “Sen büyük bir ahlâk üzeresin”[2] buyurmuştur. Çünkü o, insanların en şerefli olanı, insanlar içinde nefsi en iyi tezkiye edilmiş ve en güzel ahlâka erişmiş bulunanıdır.

 

Mücâhid (rah.), “Büyük ahlâktan maksad, büyük dindir. Zira din, âmâl-i sâlihanın (salih amellerin) ve güzel ahlâkın mecmuûdur (bir araya toplanmış halidir)” der. Hz. Aişe’ye (r.anha) Resûlullah’ın (s.a.v) ahlâkı sorulduğunda o: “Onun ahlâkı Kurân’dı” demiştir.[3] Katâde (rah.), “Çünkü Resûlullah (s.a.v.) Allah’ın emrine sarılır, nehyinden sakınırdı” demiştir.

 

Nefisler, kendilerinin ihtiyaç duyduğu ve ayrılmaz parçaları olan bir tabiat ve karakter üzere yaratılmışlardır. İnsan topraktan yaratıldığı için karakterinde, hilkatindeki toprak miktarı türâbî (toprakla alakalı) özellik, toprağı su ile yoğrulup yaratıldığı için tabiatında mâî (suyla alakalı) hususiyet vardır. Aynı şekilde mayasındaki şekillenmiş balçık[4] ve ateşte pişmiş çamur gibi temel unsurlar, onun hayvânî, saldırgan ve şeytânî sıfatlarını oluşturmuştur. İnsandaki şeytânî sıfata işaret, Allah Teâlâ’nın “insanı ateşte pişmiş çamurdan yarattı”[5] ayet-i kerimesidir. Bu ayetle insanın çamurunun çanak çömlek gibi ateşte pişirildiği haber verilmektedir. “(O Allah ki), cinleri dumansız hâlis ateşten yarattı”[6], ayet-i kerimesiyle de cin ve şeytanın aslının ateş olduğu belirtilmektedir.

 

Sühreverdi, Avârifü’l-Meârif, sf.287-288

 

___________________________________________


[1] Bk. Tirmizî, İlim, 16; İbn Mâce, Mukaddime, 15

[2] Kalem Suresi, 68/ 4

[3] Müslim, Mesâcid, 267; Ebû Dâvûd, Edeb, 1; Ahmed b. Hanbel; III. 270.

[4] Rahman,55/ 24

[5] Rahman, 55/14

[6] Rahman, 55/15 




13 Kişi Beğendi

Bu Yazılarda Dikkatinizi Çekebilir