Buradasınız :  Makaleler/ Tasavvufun “T”si Teslimiyet
Kategori:
Makaleler
13600 kez Okunmuş

Tasavvufun “T”si Teslimiyet

Günümüz insanları bir meseleye karşı çıkarken kendi bilgi birikiminin, anlama ve kavrama kabiliyetinin yönlendirici etkisini hesaba katmıyor. Şahsî kanaat ve ölçülerinin mutlak doğrular olduğu inancıyla meseleyi ele alıyor. Oysa eskilerin aklının ucundan geçmeyen tereddütler bugün zihnimize üşüşüyor. Bu da tartışılan meseleden ziyade, bugünkü anlayışların tesir ettiği insana ait bir problemin varlığına işaret ediyor.

 
Dünya denilen şu fani âlemde kulluktaki sadakat ve samimiyetimizle sınanıyoruz. Zor bir imtihan bu. Zor, çünkü Elest Meclisi’ndeki ahdimizi hatırlamak, bizi her zaman sözümüzün eri kılmaya yetmiyor. Okumakla, öğrenmekle, doğruyu yanlışı bilmekle de iş bitmiyor. Dünyanın cazibesine, nefsin hevasına, şeytanın hilelerine aldanıp doğrulardan saptığımız, yanlışa meylettiğimiz oluyor bazen. Yüksünerek yaptığımız ibadetlerde huşû bulamıyor, ihlâsı yakalayamıyoruz. İçimiz rahat değil. Gafletten yakamızı kurtaramıyor; fakirlik korkusunu, geçim ve gelecek kaygısını, dünya sevgisini kalbimizden büsbütün söküp atamıyoruz. Kibir, haset, tamah, riya gibi kalp hastalıklarına müptela olanlarımız bunlarla nasıl baş edileceğini bilemiyor, böyle hastalıkların tedavisine tek başına güç yetiremiyor.
 
Aslında bu türden dertler hiçbir devirde müminlerin yakasından düşmemiş. Onun için kulluk vazifemizi, dünya imtihanımızı “kalp hastalıklarından korunmak veya kurtulmak” şeklinde tarif edebiliriz. Tasavvuf, dünya imtihanımızın kalbe zarar veren sıkıntılarından bizi sakındırmak, korumak, tedavi ederek iyileştirmek için sistemleştirilmiş nebevî bir terbiye metodudur. Nebevî bir metot olduğu için Sahabe-i Kiram’ın Rasul-i Ekrem s.a.v.’e teslim olduğu gibi, mürşid-i kâmile kayıtsız şartsız teslim olmayı gerektirir.
 
Doktoruna güvenmeyip teslim olmayan bir hastanın şifa bulması nasıl mümkün değilse, mürşidine teslim olmayan bir müridin de tasavvuf terbiyesinden istifade etmesi mümkün değildir. Kaldı ki tasavvuf yoluna ancak bir mürşid-i kâmile teslim olarak girilebilir. Bu sebeple yolun başı, yani tasavvufun t’si, ilk ve en önemli şartı teslimiyettir.
 
Gassal elinde meyyit gibi
 
Mürşide teslimiyet, onun rehberliğine güvenmek, nefsimize ağır gelse de, düşüncelerimize uymasa da talimatlarına ve terbiye sistemine harfiyen uymaktır. Mürşidin emir ve tavsiyelerini sorgulamadan, şüpheye kapılmadan, tenkit etmeden, kalben dahi itiraza yeltenmeden, tam bir gönül rızası ile yerine getirmek, verdiği manevi reçeteyi uygulamakta tereddüde düşmemektir. Kısaca, hep söylendiği üzere müridin mürşidi karşısındaki tavrı “gassal elindeki meyyit” gibi olmalıdır. Yani mürid, bir ölünün ölü yıkayıcısına kayıtsız şartsız, itirazsız iradesiz itaat etmesi misali, mürşidine teslim olmalıdır.
 
Tasavvuf kaynaklarında üzerinde çokça durulan teslimiyet rüknünün ne olduğunu, önemini, lüzumunu, şartlarını bir kere de biz tekrar edelim istemiyoruz. Niyetimiz, önceki asırlarda tartışılmadan kabul gören bir kaidenin modern zamanlarda maruz kaldığı itirazları bahis konusu yapmak.
 
Günümüz insanları bir meseleye karşı çıkarken kendi bilgi birikiminin, anlama ve kavrama kabiliyetinin yönlendirici etkisini hesaba katmıyor. Şahsî kanaat ve ölçülerinin mutlak doğrular olduğu inancıyla meseleyi ele alıyor. Oysa eskilerin aklının ucundan geçmeyen tereddütler bugün zihnimize üşüşüyor. Bu da tartışılan meseleden ziyade, bugünkü anlayışların tesir ettiği insana ait bir problemin varlığına işaret ediyor.
 
Nitekim kendisine ölümün bir vesileyle hatırlatılmasından rahatsızlık duyan, psikolojisi bozulan modern insan, “gassal elinde meyyit” gibi olmayı son derece itici ve kabul edilemez bir teklif olarak algılıyor. Mürşid-i kâmil de olsa bir insana kayıtsız şartsız teslim olmak fikrini, kendi akıl ve iradesine saygısızlık sayıyor. Teslimiyetin, özgürlüklerinin kısıtlanması ve varlığının inkârı manasına geldiğini düşünüyor. Her şeyi ve herkesi sorgulama, her hususa itiraz etme, her duyduğunu eleştirme hakkı görüyor kendisinde. Ancak bütün bunların teslimiyet gibi nefse ağır gelen bir yönelişe karşı, yine nefsin ilham ettiği “insan aklının bağımsız ve ihtiyaçsız olduğu” zannından kaynaklandığını göremiyor.
 
Benlikten kurtulmanın ilk dersi
 
Modern anlayış insanın beşeriyetini esas alır. Bütün yapılanmasını nefs-i emmarenin tatminini amaçlayarak inşa eder. Modern insan, kendini nefsinden ibaret gören, nefsinin yönlendirmelerine köle olan insandır bu yüzden. Küstah, bencil ve ukalâdır. Hep kendi menfaatini düşünür. Başkalarının da kendisi gibi düşündüğünü zannederek kimselere güvenmez, herkese su-i zanla yaklaşır. Su-i zan, muhatabın kusurundan ziyade, su-i zanna sebep olan davranışı insanın kendisi için mümkün görmesinin eseridir zaten.
 
Oysa teslimiyet hüsn-i zannı ve başkalarına güvenmeyi gerektirir. Hüsn-i zan ve başkalarına güven nefs-i emmareyle mümkün olmadığı için teslimiyet de mümkün değildir. Bu açmaz, daha en başta sorgusuz sualsiz, kayıtsız şartsız, nefse muhalefet etmek ve teslim olmakla aşılabilir ancak.
 
Başlangıçtaki bu teslimiyet kararlılığını tartışmak da yanlıştır. Çünkü nefsten ve benlikten kurtulmak, insanın kendini yok sayması manasına gelen böyle keskin bir tabi oluşa bağlıdır. Teslimiyetten maksat da insanın bu fenâ halini yaşamasını, yani kendini yok hükmünde görmesini sağlamaktır. Bu maksat gözetilmeyince teslimiyetin şartlarından biri olan güven de tek başına işe yaramayabilir. Ben demekten vazgeçmeye, bildiklerini unutmaya, alışkanlıklarını terk etmeye yanaşmayan bir kişinin güven duygusu teslimiyet sayılmaz.
 
Nitekim Mekkeli müşrikler Hz. Peygamber s.a.v.’e “el-Emîn” dedikleri ve gerçekten güvendikleri halde, ortaya koyduğu hükümlerin ezberlerini bozduğu, zihin konforlarını zedelediği, statülerine zarar verdiği düşüncesiyle teslim olmamışlardır. Teslimiyet hususunda “bazı şeyler bana ters geldi, aklıma yatmadı, ölçülerime uymadı” diyerek tereddüt gösterenler, bu düşüncelerin enaniyetten/benlikten kaynaklandığını göremeyenlerdir. Böylece kısır bir döngünün içinde bocalayıp dururlar. Bu bahanelerden kurtularak teslim olmanın enaniyetten kurtulmak manasına geldiğini anlamayazlar.
 
El ele, el-Hakk’a
 
Aslında insan, nefsinin istediği gibi enaniyetle hareket ederken bile bağımsız değildir. Çoğu zaman farkına varamasa da mutlaka bir yerlere teslim veya tabi olmuştur. Bulunduğu çevrenin tercihlerine, aldığı eğitime, modaya, zamane anlayışlarına, reklamlara, görsel medyadaki rol modellere tabidir mesela. Kısacası teslimiyetten kaçış yoktur. Madem böyledir, teslim olmak için doğru adres aranmalıdır.
 
Bu arayış, dinin ölçülerine uygun, doğru bir tarifi akılda tutmayı gerektirir. Doğru adresin tarifinde arayanın kendi kırık dökük malumatı, kabulleri, prensipleri, zanları, keramet beklentileri yer almaz. Doğru adresi ararken esas alınacak tek ölçü “istikamet”, yani Kur’an ve Sünnet’i yaşamadaki kararlılık ve sürekliliktir. Kendilerine teslim olunacak zatların irşattaki liyakat, ehliyet ve kemalâtının yegâne alâmeti istikamettir. Öyleyse istikamet sahibi bir mürşid-i kâmili arayıp bulmalı, nefsin itirazlarına, şeytanın vesveselerine aldırmadan gönlü ona bağlayıp tereddütsüz teslim olmalıdır. Kâmil bir mürşide teslim olanlar, aslında Hz. Peygamber s.a.v.’in tebliğ buyurduğu hakikate teslim olmuşlardır. Bu teslimiyet ise kalbe vesvese değil, huzur ve güven verir.
 
Kâmil mürşitler, Rasulullah s.a.v.’in manevi mirasçısı konumundaki alimlerdir. Bu sebeple O’nun tebliğ ve irşad metodunu sürdürür ve insanlara O’ndan aldıklarını aktarırlar. Dolayısıyla bir mürşide bağlanmak, müslümanın asıl hedefi olan Allah ve Rasulü’ne teslimiyete mani olmadığı gibi, o hedefe ulaşmanın en sağlıklı yoludur. Çünkü kâmil mürşitler insanları kendilerine değil, Allah ve Rasulü’ne çağırırlar. Mürşid-i kâmilin bir eli kendisine teslim olanların elindeyken, diğer eli Rasul-i Ekrem s.a.v.’in mübarek elindedir. Tasavvuftaki “el ele, el Hakk’a” prensibi bu hali ifade eder.
 
Başta söylediğimiz gibi, tasavvuf yoluna teslimiyetle girilir. Tam bir teslimiyet gerçekleşmeden tasavvuf adına yazılıp söylenenler boş sözlerden öteye gitmez ve sadra şifa olmaz.
 
 
Ahmet Nafiz Yaşar - Semerkand Dergisi
 

 


Bu Yazılarda Dikkatinizi Çekebilir