Tasavvufî eğitim insanın içindeki kötü ahlâkı temizlemeye yani nefs ile savaşmaya ve onu terbiye etmeye öncelik vermiş ise de, tasavvuf tarihi bir düşman işgâli ve vatan savunması söz konusu olduğunda tasavvuf ehlinin bu cihadlarda en ön safta yer alıp katkı sağladıklarını göstermektedir. Barış zamanı tesbih çeken eller, savaş zamanında silah çekmeyi de bilmiş, vatan uğrunda şehid veya gâzi olmuşlardır.
19. ve 20. yüzyıllar Osmanlı devletinin zayıfladığı ve Batılı ülkeler tarafından İslam dünyasının işgâle uğradığı bir dönem idi. Fransızlar Cezâyir’e, İtalyanlar Libya’ya saldırmış, Yunan ordusu İzmir’den Anadolu’ya girmiş, Fransızlar Maraş’ı işgal etmişti. İngilizler Hindistan’ı sömürge vâlileri ile yönetiyordu. Ruslar Kafkasya ve Orta Asya’ya inip bu bölgeleri işgal etmişlerdi. Ekonomik ve askerî yönden güçlü olan ülkeler daha zayıf ülkeleri ele geçirip altın ve petrol gibi değerli madenlerini sömürüyorlardı. Bu arada ölen insanların sayısı bilinmiyordu. Bu dönemde İslam dünyasında vatan savunması ve millî mücâdele hareketleri oluştu. Bu mücâdeleye girişen, hattâ liderlik yapanlardan önemli bir kısmı da mutasavvıflar, yani dervişler ve şeyhler idi.
Cezâyir’de Emîr Abdülkâdir el-Cezâirî
Kâdirî şeyhi olan babasından Kâdiriyye tarîkatı eğitimi alan, sonra Şam’da Nakşbendî şeyhi Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’ye bağlanan, yaşlılık döneminde Şâzeliyye’nin Derkâviyye koluna da intisap eden Emîr Abdülkâdir el-Cezâirî, 19. yüzyılda Fransızlar’ın Cezâyir’i işgale başlaması üzerine bu ülkedeki millî mücâdelenin komutanlığını yapmış ve 1832-1847 yılları arasında ülkesinin lideri (emîr) olup Fransızlar’a karşı savaşmıştır.1
Libya’da Senûsîler ve Ömer Muhtar
Şâzeliyye tarîkatının bir kolu olarak Muhammed Senûsî (ö. 1855) tarafından Libya’da kurulan Senûsiyye, 1911’den sonra İtalyanlar’ın Libya’yı işgali üzerine millî mücadeleye girişmiş bir tasavvuf ekolüdür. Vatanlarını savunmak için Ömer Muhtar (ö. 1931) ve Şeyh Ahmed Senûsî (ö. 1933) önderliğinde millî mücâdele vermişlerdir. Ahmed Senûsî 1918’de Anadolu’ya da gelmiş, Kurtuluş Savaşı yıllarında burada kalıp destek vermiş, 1933’te Medine’de vefat etmiştir.2
Senegal’de Ticânîler
Fransızlar’ın Senegal’i işgale başlaması üzerine millî mücâdeleye girişen bir tarîkat da Ticânîler’dir. Şeyh Ömer (ö. 1864) tekkesini hem mânevî hem de askerî bir karargâh hâline getirip Fransızlar’a karşı mücâdeleye girişti, 1854’te Senegal’in büyük bir kısmında yönetimi ele geçirdi. Kendisi şehid olunca mücâdelesini önce yeğeni Ahmed Ticânî, sonra bir Kâdiriyye müntesibi olan Ahmed Habîbullah Bamba (ö. 1927) gibi sûfîler devam ettirdi.3
Orta Asya’da Dükçi Îşân
19. asrın sonunda Orta Asya’nın Fergana bölgesindeki Nakşbendî şeyhlerinden Muhammed Ali b. Muhammed Sâbır’ın lakabı Dükçi Îşân idi. Bu zât, 1898 yılında Andican’da Ruslara karşı başlatılan millî mücâdelenin ve vatan müdâfaasının önderliğini yapmıştır.4 Bu dönemde Rus işgalinden rahatsız olan bazı insanlar kendisinden bu konuda önderlik yapmasını talep ediyorlardı. 1898’de bugün Kırgızistan’da bulunan Oş şehrinde mürîdlerini ve halkı Ruslara karşı mücâdeleye çağırdı. Dükçi Îşân yanındakilerle birlikte Rus askerlerinin karargâhına baskınlar düzenledi, çatışmalar oldu, ancak teknolojik üstünlüğü olan Rus ordusunu yenemedi. Ruslar tarafından 12 Haziran 1898’de altı müridiyle birlikte idam edildi, vatanı için şehid oldu.5
Kafkaslar’da Şeyh Şâmil
Nakşbendî şeyhi Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin mürid ve halifelerinden olan İsmail Şirvânî çok sayıda halife yetiştirip Kafkaslar ve Tataristan’ın farklı bölgelerine göndermişti. Bu halifelerden biri Muhammed Yerâgî, onun halifesi Cemâleddin Gâzîkumûkî, onun da halifesi Ruslar’a karşı Kafkaslar’da millî mücâdelenin komutanlığını yapan Şeyh Şâmil (ö. 1871) idi.
Kafkaslar’da 1829’da Ruslara karşı mücâdele (gazâ, gazavât) hareketinin lideri olarak Gâzi Muhammed seçilmişti. Bu zât da Şeyh Şâmil gibi Cemâleddin Gâzîkumûkî’nin müridi idi. Gâzi Muhammed Kafkasya halklarını cihada çağıran bir bildiri neşretti. Şeyh Şâmil de Gâzi Muhammed’in en önemli yardımcısı oldu. Gâzi Muhammed bu mücâdeleler esnâsında 1832’de şehid düştü, Şeyh Şâmil de yaralandı. Gâzi Muhammed’in yerine İmam Hamzat (Hamza Bey) millî mücâdelenin komutanı oldu. Onun da 1834’te şehid olması üzerine Şeyh Şâmil Kafkaslar’daki millî mücâdelenin komutanı seçildi. Uzun yıllar vatan müdâfaasında liderlik yapan Şeyh Şâmil 1871’de Medine-i Münevvere’de vefat etti.6 Şeyh Şâmil’in Rus lidere verdiği şu cevap meşhurdur:
“Başında bulunduğum bu kahramanların kalplerinde kökleşen zafer imanı kökünden kazınmadıkça ve en genç muhâriblerimden en ihtiyar nâiblerime kadar, bu mübarek vatanı son dağına, son köyüne ve en son kaya parçasına kadar karış karış müdâfaa etmekten beni hiç bir kuvvet men edemeyecektir. Bu uğurda bütün evlat ve âilemi kılıçtan geçirseniz, en son müridimi yok etseniz, tek başıma ve en son nefesime kadar sizinle yine dövüşeceğim. Son sözüm budur!”
Birinci Dünya Savaşı’nda Mevlevî Alayı
Birinci Dünya Savaşı’nın ilk günlerinde Sultan Reşad, Mevlevîlerin de savaşa katılmasının Osmanlı askerine moral vereceğini düşünerek bir Mücâhidîn-i Mevleviyye Alayı’nın kurulmasını arzu etmişti. Bu vazife o dönemde Konya Mevlânâ Dergâhı şeyhi olan Veled Çelebi’ye verildi. O da Anadolu’daki 47 Mevlevîhâne’den gönüllü dervişler toplayarak bir Mevlevî Alayı kurdu. 1026 kişiden oluşan bu Mevlevî Alayı, Veled Çelebi’nin komutasında 1915’te Şam’a gidip 4. Ordu’ya katıldı ve üç yıl orada kaldı. Bu alay daha ziyade lojistik ve sıhhiye hizmetlerinde bulunmuş, ayrıca askere moral desteği sağlamıştır.7
Kurtuluş Savaşı’nda Bir Kâdirî Tekkesi
Eyüp’te bir Kâdirî tekkesi olan Hâtûniye Dergâhı’nın şeyhi Sadeddin (Ceylan) Efendi (ö. 1931), İstanbul’un işgal altında olduğu dönemde İstanbul’dan Anadolu’daki millî mücâdeleye silah kaçırmak için tekkesini depo olarak kullandırmış bir vatansever idi.8
Millî Mücâdelede Nakşbendîler
İstanbul’un Üsküdar ilçesinde bulunan ve Nakşbendî tarîkatine mensup olan Özbekler Tekkesi, Kurtuluş Savaşı’nda millî mücâdeleye büyük bir destek vermiştir. 1920’de İstanbul düşman devletleri tarafından işgal edilince İstanbul’dan Anadolu’ya gidip millî mücâdeleye katılmak isteyen aydınlar ve subaylar önce gizlice bu tekkeye gelirler, Şeyh Atâ Efendi’nin (ö. 1936) misâfiri olarak tekkede gizlenirler, uygun bir ortam olunca Anadolu’ya giderlerdi. Bu Nakşbendî tekkesi İstanbul’dan Anadolu’daki millî mücâdeleye silâh kaçırmak için de bir üs olarak kullanılırdı. Ayrıca yaralanan bazı vatanperverlerin bu tekkede tedâvi gördükleri bilinmektedir9.
Anadolu’daki Kurtuluş Savaşı’na katkı veren Nakşbendî şeyhlerinden biri de Şerefeddin Dağistânî idi. Bu zâtın tasavvufî silsilesi şöyledir: Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî, İsmail Şirvânî, Muhammed Yerâgî, Cemâleddin Gâzîkumûkî, Ebû Ahmed Sugurî, Muhammed Medenî, Şerefeddin Dağistânî. Kafkaslar’dan Anadolu’ya göç eden Şerefeddin Dağistânî (ö. 1936), Yalova Güneyköy’de medfundur. Yunanlıların Anadolu’yu işgali sırasında Yunan ordusu Bursa’ya geldiğinde, Şeyh Şerefeddin’in bağlılarından ve sevenlerinden oluşan “İmam Şâmil Alayı” bir taraftan dağlarda çete harbi yapmış, bir taraftan da Ankara’da oluşturulan Kuvâ-yi Milliye birliklerine asker temini için faaliyet göstermişti.10
Nakşbendî şeyhlerinden Beyzâde Hacı Ali Rızâ Efendi (ö. 1876) Rus Harbi’nde Harput’ta oluşturulan gönüllü alaylardan birinin başına komutan olarak memleket müdâfaasına en ön safta katılmış, askerin at, silah ve bütün ihtiyaçlarını da kendi malından karşılamıştı. Bilhassa Erzurum müdâfaasında büyük yararlılıklar gösterdiği bilinmektedir.11 Bir Nakşbendî şeyhi olan Muhammed Ziyâüddin Nurşinî (ö. 1923) I. Dünya Savaşı’na müridleriyle birlikte katılmış, Rus ve Ermeniler’e karşı savaşmış, bu savaşta bir kolunu kaybetmiştir.
Nakşbendî şeyhi Hâlid-i Bağdâdî’nin mürîd ve halifesi olan Tâhâ el-Hakkârî’nin halifelerinden biri Muhammed Küfrevî Bitlisli idi. Kendisinden sonra Alvarlı Efe lakaplı Muhammed Lutfî Efendi (ö. 1956) şeyh olmuştur. Erzurum yakınlarındaki Yavi’de imamlık yapan Alvarlı Efe, 1916’da Ruslar’ın Erzurum çevresini işgali akabinde katliama girişen Ermeniler’e karşı altmış kişilik bir askerî birlik ile mücadele etti. Erzurum işgalden kurtulunca Alvar’a yerleşen Alvarlı Efe 1956’da burada vefat etmiştir.
Netice olarak tasavvuf bir ahlak okulu, tekke ve dergâhlar da yaygın eğitim kurumları olmakla beraber, düşman işgaline karşı vatan savunması gibi toplumsal ihtiyaçlar vukû bulduğunda sûfîler bu görevi de seve seve icrâ etmişler, topluma örnek ve önder olmuşlardır. Barış zamanında ahlâk ve maneviyat eğitimi ile meşgul olan dervişler ve şeyhler, savaş zamanında hiçbir fedâkarlıktan kaçınmadan mal ve canlarıyla millî mücâdelelere katkı sağlamışlar, gerektiğinde şehid ve gâzi olmuşlardır.
____________________
Dipnotlar:
1. Abdülmecîd el-Hânî, el-Hadâiku’l-verdiyye fî hakâikı ecillâi’n-Nakşbendiyye, Kâhire 1308, s. 280-281; Ramazan Muslu, Emir Abdülkâdir el-Cezâirî, İstanbul 2011, s. 32, 55, 112-126.
2. Es‘ad el-Hatîb, Sûfîler ve Aksiyon(trc. H.İ.Kaçar, Ö. Kavak, Y. Günaydın), İstanbul 1999, s. 132-133; Hülya Küçük, Kurtuluş Savaşı’nda Bektaşiler, İstanbul 2003, s. 241-243.
3. Es‘ad el-Hatîb, age, s. 143-145; Bradford G. Martin, Sömürgeciliğe Karşı Afrika’da Sufi Direniş(trc. Fatih Tatlılıoğlu, İstanbul 1988.
4. Anonim, Menâkıb-ı Dükçi Îşân, (nşr. B. M. Babadjanov- A.von Kügelgen), Almatı 2004.
5. Bahtiyar Babacanov, “Dukçi-İşan”, İslam na Territorii Bıvşey Rossiyskoy İmperii, Moskova 1999, fasikül: 2, s. 35-37.
6. Muhammed Tâhir el-Karakî, Dağıstan Kılıçlarının Parlaması (trc. Cafer Barlas), İstanbul 1999, s. 47-48, 50; Cafer Barlas, Kafkasya’nın Kurtuluş Mücadelesi, İstanbul 1990, s. 34; Süleyman Uludağ, “Müridizm”, DİA, XXXII, 50-51.
7. Nuri Köstüklü, “Vatan Savunmasında Gönül Erleri: Mücâhidîn-i Mevlevîyye Alayı”, X. Milli Mevlânâ Kongresi (Tebliğler), 2-3 Mayıs 2002, Konya 2002, s. 213-226; Mustafa Birol Ülker, “Miğfer Yerine Sikkeleri, Silah Yerine Neyleri Vardı” [Cepheye Ney ve Tanburla Giden Mevlevi Alayı], Hürriyet Tarih, Çarşamba, 19 Mart 2003, s.20-22.
8. Bk. Kadir Mısıroğlu, Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücâhidler, İstanbul 2007, s. 303-310.
9. Geniş bilgi için bkz. Cemal Kutay, Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları, Ankara 1973, s. 26-28; Kadir Mısıroğlu, Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücâhidler, s. 291-303; Mustafa Kara, Din Hayat Sanat Açısından Tekkeler ve Zaviyeler, İstanbul 1990, s. 214-218; Prof. Süleyman Beyoğlu, “Millî Mücâdele ve Özbekler Tekkesi”, Üsküdar Sempozyumu-I Bildiriler, İstanbul 2004, I, 201, 206-209.
10. Bk. Tayfun Atay, Batı’da Bir Nakşi Cemaati: Şeyh Nâzım Kıbrısî Örneği, İstanbul: İletişim Yayınları, 1996, s. 70-75; Hülya Küçük, Kurtuluş Savaşı’nda Bektaşiler, s. 225-226.
11. İshak Sunguroğlu, Harput Yollarında, İstanbul 1958, II, 112-113; Hür Mahmut Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (19. Yüzyıl), İstanbul 2003, s. 735
Kaynak: Necdet Tosun, Altınoluk Dergisi, Nisan 2020.