Sözlükte; itaat, kulluk, boyun eğmek, insanın Allah’a sevgi, saygı ve bağlılığını göstermek, O’nun rızasını kazanmak niyetiyle ortaya koyduğu tutum ve gerçekleştirdiği davranışlar, söz, düşünce, niyet ve duyguları ifade eder.
İbâdet; kulun Allah’ın razı olacağı işleri yapması,
Ubûdiyet ise; Allah’ın yaptıklarından kulun razı olması şeklinde ifade edilir. “Allah onlardan razı olmuş onlar da Allah’tan razı olmuşlardır.” (Beyyine, 8)
İbadette gönüllülük, ihlas ve sevgi esastır. İçten inanmadıkları halde inanmış gözüken münafıklar için ibadet bir külfettir. “Namaza ancak üşenerek gelirler, istemeyerek infakta bulunurlar.” (Tevbe, 54) Halbuki Hz. Peygamber (s.a.v.) “Namaz gözümün nurudur.” buyurmuş, sıkıntıya uğradığında namazla rahatlarmış.
Hayatı ibadet formunda yaşamak en ideal olandır.
Buna, hayatı ibadetleştirmek de diyebiliriz. Zaten hayata getiriliş sebebimiz ibadet etmektir. “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 56) Yaradılış gayemiz Rabbimizi tanıyıp O’na ibadet ve itaat olduğuna göre, hayatın tamamını ibadet haline getirmek gerekir. Namaz, oruç, hac gibi belirli ibadetler zamanımızın ancak çok kısa bir bölümünü kapsar. Bu belirli ibadetlerin dışında kalan zamanlar ibadetsiz geçiyor demektir. Bu boşlukları da ibadete çevirmek mümkündür. Bu da niyete ve ihlasa bağlıdır. “Ameller niyetlere göre değer kazanır.” hadisinin kapsamı son derece geniştir. Biz niyetle her söz ve davranışımızı ibadete çevirebiliriz. Allah rızası gözetilerek yapılan her şey ibadet hükmündedir.
Allah iyi niyetle yapılan hiçbir şeyi zayi etmez “Ne hayır işlerseniz, Allah onu mutlaka bilir ve karşılığını verir.” (Bakara, 215) “Kim zerre kadar hayır işlerse onun karşılığını görür.” (Zilzal, 7)
İbret almak için seyahat etmek, göklerin ve yerlerin yaradılışı, gece ve gündüzün peş peşe gelmesi, insanların, hayvanların ve bitkilerin yaradılışı hususunda tefekkür etmek, her şeye ibret nazarıyla bakmak, esere bakıp müessiri, sanata bakıp sanatkârı düşünmek, kâinat kitabını mü’min gözüyle okumak, bu kitabın sahibine tazim ve hürmet göstermek ibadettir.
Nimetlerin sahibini düşünerek ve şükrederek yemek yemek bile sadakadır. Vücutların dinlenmesi için uykuyu vesile kılan Mevla’yı hatırlayarak uyumak dahi ibadettir.
Yetime, yoksula, dula, yolda kalmışa, mazluma yardım için atılan her adım sadakadır. Kardeşinin yüzüne tebessümle bakman, onu teselli etmen, işine yardımcı olman, hastayı, mahkûmu ziyaret etmen, menfaat gözetmeksizin bir dosta sadece Allah rızası için uğraman, insanlara selam vermen, gelip geçene zarar veren bir şeyi yoldan kaldırman, ağaç dikmen, çeşme, hastane, cami, okul yapman sadakadır. Sadaka imandaki sıdkı, samimiyeti gösterir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) sadaka ve ibadetin ne kadar geniş bir çerçeve ifade ettiğini şu hadis-i şerifiyle de özetlemiştir. “Nefes alıp veren her canlıya iyilik etmen sadakadır.” (Müslim, Selam, 153) Susuz köpeğe, kuyudan ayakkabısıyla su taşıyıp içiren kimsenin cennetlik olduğunu bizzat Hz. Peygamber haber vermiştir.
İyilik yapmak sadaka olduğu gibi, başkalarına zarar vermemek bile sadakadır. Helal işlerle uğraşmak ibadet olduğu gibi haramlardan uzak durmak da sadakadır. İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, hakkı-sabrı tavsiye etmek yani iyilik olarak akla ne gelirse hepsi sadaka ve ibadettir. İbadet olması için tek şart Allah rızasını nazar-ı itibara almak ve hâlis niyet taşımaktır.
İyilik hususunda Hz. Peygamber (s.a.v.)’in şu ifadesi, ashab-ı kiramı bile hayrete düşürmüştür. “Sizden birinizin eşiyle cinsel ilişki kurmasında sevap vardır.” Ey Allah’ın Rasulü bunda da sevap olur mu diyen ashaba Rasûlullah şöyle cevap vermiştir. “Bu istek ve ihtiyacını haram yoldan giderseydi günah olmayacak mıydı? Helal ve meşrû yoldan gidermesinde de elbette sevap vardır.” (Müslim, Zekat 53)
İslam’da helaller asıl, haramlar istisnadır. Bir insan haram işlemeye niyet etse, sonra da vazgeçse, vaz geçmesinden dolayı bile sevaba nail olur. Mevlâ’mızın en önde gelen iki sıfatı: Rahman ve Rahimdir. Cezalarda aslolan caydırıcılıktır, iyiliklere kapı açmak, kötülüklerin kapısını kapatmaktır.
Rahmet ve merhamet olan İslam’ı, her tarafına mayın döşenmiş, girmekten korkulan bir tehlike sahası gösterenlerin ne kadar yanlış düşündükleri ortadadır. Böyle düşünmek ya cehaletten veya İslam’a düşmanlıktan kaynaklanmaktadır.
Ecdadımızın sadaka-i cariye niyetiyle ortaya koyduğu vakıflar, ibadetin canlı abideleridir. Dinin özü; “Hakka itaat, mahlûka şefkattir.”
Yunus’umuz ne güzel terennüm etmiş:
Bir hastaya vardın ise
Bir içim su verdin ise
Yarın anda karşı gele
Hak şarabın içmiş gibi
Bir miskini gördün ise
Bir eskice verdin ise
Yarın anda sana gele
Hak libasın biçmiş gibi.
Dünyaya ve ahirete yararlı olan her fiil, Allah rızası gözetilmek şartıyla ibadettir. Her iyilik bir mükâfatı hak eder. Bu mükâfatı dünyada insanlar, imkânlarına göre kısmen karşılayabilseler de, ebedî âlemde iyiliklerin karşılığını verecek olan yalnız yüce Mevlâ’mızdır. Çünkü din gününün sahibi odur. İyilikler, ibadetler, karşılık beklenmeksizin yapılır, fakat iyilikle kötülüğün aynı neticede buluşması da vicdana ve hukuka aykırıdır.
İslam’da ibadet mâli, bedeni, hem mâli hem bedeni olarak kısımlara ayrılır. Fıkıhta belirli ibadetlerin ifasına dair belirli kurallar vardır. Biz bu yazımızda fıkhî çerçeveden ziyade farz, vacip, sünnet, müstehab gibi çerçevesi çizilmiş ibadetlerden ziyade Allah rızasına yönelik bütün iyilik, ikram, ihsan ve hayır gibi kavramları da kapsayan bir çerçeveyi esas aldık, ibadet kavramının şumûlüne işaret etmeye çalıştık.
Konuyu özetlersek; ibadet; ihlas ve samimiyet içinde Mevlâ’yı razı etmeye yönelik bütün söz, davranış, düşünce ve niyetleri ifade eder. Hayatın ibadet haline dönüştürülmesi niyete bağlıdır. Namaz, oruç, zekat, hac temel ibadetlerdendir. Fakat bunlar Allah rızası için değil de spor, perhiz, şöhret ve reklam niyetiyle yapılırsa ibadet olmaktan çıkar. Fakat kuralları belirlenmemiş bütün davranışlar, Allah rızasına yönelik yapılırsa ibadete dönüşür. Biz ihlas ve rıza-ı Bâri’yi gözetir ve bütün davranışlarımızı bu çerçevede yürütürsek hayatımızın tamamını ibadete dönüştürebiliriz. Böylece ibadet için yaratılma görevimizi bütünüyle yerine getirmiş oluruz. Kulluk bütün hayatı kapsar, ibadette emeklilik söz konusu değildir. Şu ilahi fermana kulak verelim: “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadete devam et.” (Hicr, 99)
___________________
Ali Rıza Temel, Altınoluk Dergisi, 421. sayı.