Tövbe kemalât yolunun başlangıcıdır. Günahlara tövbe etmeden Allah’ın rahmeti, yardımı olmaz. Rasulullah s.a.v. Efendimiz bile “Ben günde yetmiş (bazı hadislerde yüz) defa tövbe ederim.” buyurarak Allah’ın huzurunda tövbe ettiğini ümmetine duyurmuştur.
“İsmet” sıfatına sahip, yani ilahi yardımla günah işlemekten uzak olan Efendimiz tövbe istiğfar ederken ümmetinin bundan geri durması mümkün değildir. Allah yolunda olmak isteyen bir mümin önce tövbesini ikmal eder. İşlemiş olduğu günahlar için af dileyip, tekrar işlememeye azmeder. Nefsini günahlardan kurtarır. Sonra yapmakla görevli olduğu vazifelere yapışır. Salih ameller işler ve ilahi rızayı kazanmaya çalışır.
Günahların mahiyeti çok geniş, cinsi sayılamayacak kadar çoktur. Yaşadığımız zamanın kötü şartlarından kaynaklanan, nefsimizin hilelerinden, gazap ve şehvet duygularından kaynaklanan çeşitli günahlar vardır. Ayrıca Ehl-i Sünnet itikadıyla yaşanmazsa günahlar daha da artar. Çünkü dini doğru yaşamak, doğru inanç sahibi olmaya bağlıdır. İnanç bozuk olunca ameller de bozulur.
Günahların mahiyetini, nelerin günah ve yasak olduğunu bilmedikçe tövbeler de yerini bulmaz. İnsan önce günahın farkında olup onun için tövbe etmelidir.
“Ya Rabbi, bütün günahlarıma tövbe ettim” demekle insan temizlenmiş olmaz. Ne cins günah işlemişsek cümlesini terk etmek, pişman olmak gerekir. Hangi işlerimizin ve hareketlerimizin günah olduğunu idrak edip anlayamazsak bugün samimi tövbe etsek de bir süre sonra aynı günahı tekrar işleriz. Dolayısıyla tövbemizi bozmuş oluruz. En emin, en güvenilir yol, erkek ve kadın bütün müminler için takva sahibi olmaktır. Yani Allah’tan korkup, her an O’nun gazabına uğramamak için dikkatli olmaktır.
Gerçek tövbe insanı takvaya götürür. Takva sahibi kişi Allah’ın azametinden korkar, haram işleri terk eder, şüphelilerden sakınır ve böylece tövbesinde sabit kalır. Takva ehli insanlar günah kapılarının çoğunu kapatmış, küçük günahlarına bile pişman olduklarından, Allah tövbelerini kabul eder ve tövbelerinde sabit kalmaları için yardımcı olur.
Bir insan ne kadar din bilgisine, ilme sahip olursa olsun, öğrendikleriyle amel etmezse ziyan içindedir. Bir konuda bilgili olmak o bilgiyle yaşamak içindir. Aksi halde o bilgi yük olur, zarar verir sahibine. Şeytan da çok bilgi sahibiydi. Fakat kibri yüzünden bilgisi onu teslimiyete götüremedi. İsyan etti ve kovuldu.
Şeytan, inadı ve nefsaniyeti nedeniyle hatasından dönmemiş, suçu Allah Tealâ’ya yüklemiş ve “Sen beni azdırdın!” demiştir. Âdem Aleyhisselam işlediği hatadan tövbe ederken, İblis tövbeden kaçmış, aksine insanları yoldan çıkarmak için mühlet istemiş, ümmet-i Muhammed’in ve diğer beşeriyetin önüne çıkmıştır.
Şu halde mesele bilmek değil, bildiği ile amel etmektir. İnsan bildikleriyle amel ederse Allah Tealâ ona bilmediklerini de öğretir, o kulunun elinden tutup yardım eder, doğruluğa ulaştırır.
__________
Kaynak: Mehmet Ildırar, Semerkand Dergisi, Ağustos 2013.