Buradasınız :  Makaleler/ Zühd Gerçeği ve Biz
Kategori:
Makaleler
3316 kez Okunmuş

Zühd Gerçeği ve Biz

Zühd, Arapça bir kelime olup, bir şeye rağbet etmemek, dünyaya ve dünyalık nimetlere karşı hırslı olmamak anlamına gelir, İslami bir terim olarak, kişinin kendi iradesi ile, bilerek, şuurlu bir şekilde dünyadan ve dünyalıklardan yüz çevirmesi; nefsi, Allah'tan başka her şeye olan sevgi ve meyilden uzaklaştırmasıdır. Kişinin bir şeye olan sevgi ve yönelişini, ondan daha hayırlı olan başka bir şeye yöneltmesidir de denilebilir. Ancak, kendisinden yüz çevrilen ve yönelinen şey, insanların kıymet verdiği, nefsinde arzu ettiği bir şey olmalıdır. Dünyanın taşına ve toprağına değer vermeyen kimse zühd sahibi değildir.

Müslümanlar, Kur'an ve Sünnet'in emirleri, tavsiyeleri sayesinde, dünyaya bağlanıp kalmayı ve onu haddinden fazla sevmeyi, her türlü hatanın başı saymışlardır. Bunun aksine, dünyayı her şeyin önüne geçirmeyerek ona aşırı muhabbet duymamak da, iyi bir kul olabilmenin temeli sayılmıştır. Böyle bir inanış ve inancına uygun yaşama şekli, dünya ve ahiret saadetini elde etmenin önemli merhalelerinden biridir. Asr-ı saadet başta olmak üzere, Kur'an ve Sünnet çizgisinde bir hayat sürmeyi gerçekleştiren İslam toplumları, tarih sahnesinde, kısa veya uzun dönemler halinde, bu yaşayışın örneklerini sergilemişlerdir. Eline geçen her imkândan toplumunu da faydalandırmayı düşünen ve meydana getirdikleri vakıf eserleriyle isimlerini ebedileştiren müslüman ecdadımız, milyoner, milyarder, banker vb. olmayı hedeflemiş değildi. Bunun aksine, onlar zahid olmayı, eline geçirdiği dünyalıklara bağlanıp kalmamayı ve bunların geçici oluğunun şuuruna vararak hayırlı yolda harcamayı tercih etmişlerdi. Çünkü, gerçek zahidin ahiret hesabının kolay olacağım biliyorlardı.

Zühd, müslümanın manevî hayatı demek olan tasavvufî hayatın makamlarından ve en üstün olanlarından biridir. Bu makam, dünyada kazanılan ama dünyalık olmayan bir makamdır. Yani, dayalı döşeli, eksiksiz mobilyası, masası ve kasası olan "bir makam değildir. Bu sayılanlara rağbet etmeyenlerin ulaşabileceği manevî bir makamdır. Gönül makamı, ruh makamı, kısaca "Allah'a yakın olma makamı"dır. Bu makama, paraya pula kıymet vermeyenler, Allah'tan başkasının önünde eğilmeyenler, şükrü ve sabrı bilenler, "varlığa sevinmeyen, yokluğa yenilmeyenler" ulaşabilir.

Bir inanç ve yaşama biçimi olarak, zühd hayatinin temellerim Kur'an ve Sünnet'te, bulmaktayız. Başta Efendimiz (s.a.v.) olmak üzere, sahabenin hayatı müşahhas bir örnek teşkil eder. Pek çok ayet-i kerîme arasından seçtiğimiz birkaçının meali, bize ışık tutucu mahiyettedir:

"Sizin nezdinizdeki (dünya ve dünya menfaatleri) tükenir; Allah'ın indindeki (rahmet hazineleri) bakidir" (Nahl, 16/96). "Onlardan bazı zümrelere kendilerini denemek için verdiğimiz dünya hayatın süsüne gözlerini dikme. Rabb'inin rızkı daha hayırlı ve daha süreklidir" (Taha, 20/131). "Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiğiyle sevinip şımarmayasınız. Çünkü Allah, kendini beğenip öğünen kimseleri sevmez" (Hadîd, 57/23). "De ki: "Dünyanın faidesi pek azdır; ahiret ise sakınanlar için elbet daha hayırlıdır". (Nisa, 4/77).

Bunlar ve benzer ayetler, düşünen insan için nasıl bir hayat tarzını tercih edeceğinin müjdeleridir. Ne var ki, yaşayacağı hayat biçimini seçme yetkisi kulun elindedir. İyi de kötü de ortadadır.

Zahid kişi, dünyalık varlığıyla böbürlenmez; ondan kaybettiklerine de üzülmez. Zühd, dünyaya "gelip geçicidir" gözüyle bakmaktır. Zahid için dünyadan vazgeçmek gayet kolaydır. Bu sebepledir ki, zühd kalbi ve bedeni rahatlatır, dünyaya düşkünlük ise gamı ve kederi artırır. Allah'tan başka hiçbir şeye rağbet etmeyen kimse kamil zahiddir. Cennet ve nimetlerine rağbet ederek dünyadan yüz çeviren kimse de zahiddir. Fakat bu sonuncusu, öncekinden daha aşağı bir mertebededir.

Süfyan es-Sevrî'ye göre zühd, arzulara gem vurmaktır. Yoksa az yemek ve aba giyinmekle zahid olunmaz. Ahmed b. Hanbel, zühdün üç mertebesine dikkatimizi çeker:

a. Haramı terk etmekle olan zühd, bu avamın zühdüdür;

b. Helal olanların fazlasını terk etmekle elde edilen zühd, bu havassın zühdüdür;

c. Kişiyi, Allah'tan alıkoyan her şeyi terk etmekle' olan zühd, bu da ariflerin zühdüdür.

Bazı alimler, zühd sadece helallerde olur. Çünkü haramları terk etmek zaten farzdır, demişlerdir. Buna karşılık diğer bir grup alim, helallerin Allah'ın kullarına ihsan ettiği nimetleri olduğunu, Allah'ın nimetlerinin eserini kulu üzerinde görmek istediğini, zühdün haramları terk etmek olduğunu söylemişlerdir.

Zâhidlik Nedir?

Zühd ile, dünyayı ve dünyalık nimetleri, çalışıp çabalamayı, helal yoldan kazanmayı tamamen terk etmenin kastedilmediği aşikardır. Çünkü dinimiz başkasına el açmayı, istemeyi ve geçimini temin etmemeyi hoş karşılamamış, bazı durumlarda haram saymıştır. Nitekim Süleyman ve Davud (a.s.), mal mülk ve kadınlara sahip oldukları halde, kendi zamanlarının en zahid kişileri idiler. Peygamberimiz (s.a.v.), dokuz hanımı olmakla beraber, tartışmasız olarak beşerin en zahidi idi. Ali b. Ebî Talip, Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. Avvam ve Osman b.Affan, malları ve zenginlikleri olduğu halde zahid sahabelerdendi. Hz.Ali'nin oğlu Hasan, ümmetin en çok nikahlananı ve zengini iken zahid bir kişi idi. Abdullah b. Mübarek de çok mal sahihi olmakla birlikte, zahid imamlardan biriydi. Bu misalleri daha da çoğaltmak mümkündür.

O halde asıl olan, dünyaya ve dünyaya gönül bağlayıp kalmamak ve bunlara olan sevgi ve meyli, Allah ve Rasûlünün sevgisinin önüne geçirmemektir. Buna göre zahidlik, iyi müslümanlıktır. Bunu elde etmenin yolu ise, Kur'an ve Sünnet çizgisinde bir hayat sürebilmektir.

  

 

Kaynak: Prof. Dr. Raşit Küçük, Altınoluk Dergisi, Sayı: 1.

 

 


Bu Yazılarda Dikkatinizi Çekebilir