Buradasınız :  Makaleler/ Derviş Bohçası-1
Kategori:
Makaleler
3512 kez Okunmuş

Derviş Bohçası-1

Derviş, Allah’a yakınlık kazanmasına sebep olacak bir ameli yapmaya başladığında, o ameli yaptıktan sonra başka bir amel daha yapacak kadar yaşayacağını aklına getirmez. Çünkü derviş ibnü’l-vakt’tir (vaktin çocuğudur).

 

Ölümü ikiye ayırabiliriz. Birincisi, doğal ölüm dediğimiz Azrail a.s.’ın ruhumuzu alması ile gerçekleşir ki insanın bunda bir dahli yoktur. İkincisi ise bilerek ve isteyerek ölmektir ki “Ölmeden önce ölünüz.” sırrını yaşamaktır. Bu ölümün Azrail a.s. ile ilgisi olmayıp, nefs terbiyesi ve kalp arınması sonucu kişinin derununda gerçekleşen bir ölümdür. Aslında bu ölüm bir diriliş, gaflet uykusundan uyanmadır.

 

Ehlullah ölümün dört rengi olduğunu söyler: Kırmızı, beyaz, yeşil ve siyah… Kırmızı ölüm şehveti yenmenin adıdır. Dervişin içindeki ihtirasların ve şehvetin diz çökmesidir. Beyaz ölüm midenin hakimiyetine son vermektir. Çok yemek ve içmenin engellenmesidir. Yeşil ölüm marka tutkusundan kurtulmak, saatlerce ayna karşısında kendimize ve elbiselerimize bakma hastalığından kurtulmaktır. Aynı zamanda kalbimizdeki makam sevgisinden de geçmektir. Siyah ölüm ise “Halvet der encümen” düsturunun yaşanmasıdır. Yani halk içinde Hak ile olabilmek… İnsanlardan gelen her türlü bela ve eziyete katlanıp hizmet etmek ve Allah’ı unutmamak…

 

Ataullah el-İskenderî k.s. hazretleri (v. 1309); “Dervişin günah ve hata işlemesi sonucu Allah Tealâ’nın rahmetinden ümidi azalırsa, bu durum o dervişin ameline güvendiğinin işareti olduğunu” söyler. Halbuki derviş ameline değil Allah’a güvenmelidir.

 

Ataullah el-İskenderî k.s. hazretlerinin yazdığı “Hikem-i Atâiyye”nin 75 kadar şerhi ve İbn Arabî k.s. hazretlerinin yazdığı “Füsûsu’l Hikem”in ise 120 civarında şerhi (açıklaması) bulunmaktadır ki, bu haliyle tasavvuf tarihinin en çok şerh yazılan kitaplarıdır.

 

Tasavvufun tarifini ilk yapan kişi Maruf-ı Kerhî k.s. hazretleridir. Bu tarif şudur: “Tasavvuf, hakikatleri almak, insanların elindekinden ümidi kesmektir.”

 

Mehmed Zahid Kotku k.s. hazretleri arabasıyla bir ziyarete gidiyormuş. O esnada şoför bir şeye kızmış olacak ki “İnsanın izzeti nefsi ile oynuyorlar!” diye çıkışmış. Mehmet Zahid Efendi birden celâllenip “Efendi ne diyorsun, nefsin izzeti mi olur! Nefsin kendisi rezil bir şeydir, sen kalkmış izzet veriyorsun!” buyurmuş.

 

Hakîm-i Senaî k.s. (1071 – 1140) tarafından Farsça yazılmış “İlâhi-nâme” adlı eser tercüme edilmeyi bekliyor. Bir gönül ehli çıksa da tercüme etse ne güzel olur! Hatırlamalı ki Hakîm-i Senaî, Mevlâna k.s. hazretlerine feyz ve ilham kaynağı olmuştur.

 

Gavs-ı Hizanî k.s. hazretleri, manevi çöküntüye uğramışlığın iki işareti olduğu söyler: “İnsanlara vaaz ve nasihatin tesir etmemesi, işlenen günahlardan ötürü üzüntü ve keder hissedilmemesi…”

 

Tasavvuf kitaplarında üç ayrı sahada üç kutuptan söz edilir:

 

İlimlerin kutbu: İmam-ı Gazalî k.s.

Hallerin kutbu: Beyazıd-ı Bistamî k.s.

Makamların kutbu: Abdülkadir Geylanî k.s.

 

İmam Gazalî k.s. hazretlerine, Bağdat’ta pek çok talebe varken orada ilim öğretmekten niçin vazgeçtiği sorulduğunda şöyle cevap vermiştir:

 

“Ben şer’î ve aklî ilimlere bu kadar inceleme ve araştırma yaptım. Derken, bende Allah Tealâ’ya, nübüvvete ve ahiret gününe yakînî bir iman hasıl oldu. İmanın bu üç aslı ile kalbim çok kuvvetlendi. Ayrıca takva sahibi olmadan, nefsin isteklerinden vazgeçmeden ve bütün dünyevî arzuları terk etmeden ahiret saadetine kavuşmanın imkânsız olduğunu anladım. Bu işin başı, bu aldanma yeri olan dünyadan uzaklaşıp, ona muhabbet köklerini gönül bahçesinden söküp atmak ve ahirete dönmektir. Sonra tam bir gayretle Cenab-ı Hakk’a yönelip tövbe etmektir. Bu da emelleri kısmanın, makamı, malı ve parayı terk etmenin ve insanlarla (manen) beraber bulunmayı bırakmanın yanında, kalbin içinde sekîne ve karar hasıl olmadan tamam olmaz.”

 

Seyr-i sülûkun sırrı Allah’a güvenmektir.

 

Dervişlere göre farz olan ilimlerden birisi de, şeytanın vesvesesini ve meleklerin ilhamını bilip, ikisini karıştırmamaktır. İmam Gazalî hazretleri de kibir, ucub, gazap ve benzeri çirkin sıfatların kalpten sökülüp atılmasının farz-ı ayn olduğunu söyler. Bu kötü sıfatların kalpten sökülüp atılması öncelikle onları tanımakla olur.

 

İhramcızâde İsmail Efendi k.s. hazretleri (1873-1969), Niyazi Mısrî k.s. hazretlerinin divanı hakkında, “Otuz küsur sene bu divanı koynumuzdan hiç çıkarmadık. Devamlı okuduk, hâlâ da okutur ve dinleriz” buyurmuş.

 

İbn Arabî k.s. hazretleri (1165-1239): “Derviş, kendisiyle oturan bir kimseden bir an ayrılıp veya bir nefes yüz çevirip sonra o kişiye tekrar döndüğünde, ‘Muhtemeldir ki o, ilahî nazardan bir nazar elde etmiştir ve bununla bu nazardan daha yücesi kendisine hasıl olmuştur’ der. Tazim ve hürmetle onunla karşılaşmaya hazırlanır. Bu, dervişlerin Allah’la birliktelik adabındandır.” buyuruyor.

 

İbadetin bir anlamı da “çöl” yani değersizleşmedir. Yani ibadet tüm varlık hissinden soyunmak, apoletlerini sökmek ve kendini aradan çıkarmaktır.

 

Kaynak: Cihat Ceylan, Semerkand Dergisi, Haziran 2013.


Bu Yazılarda Dikkatinizi Çekebilir