NİZAMÜL-MÜLK VE SÛFÎ
Vaktiyle Nizamü'I-Mülk makamında otururken elinde kırbayla bir sûfi çıkageldi ve "Ey Asaf misali vezir! Kırbamı bir seferlik altınla doldursan... " dedi. Vezir yüce fermanıyla o boş kırbayı altınla doldurmaları için işaret etti. Hemen kırbayı doldurmak için bir sandığın kapağını açtılar. Fakat boş kırba bir türlü dolmadı. Vezir bu durum karşısında şaşkın ve çaresiz kaldı. Altını on kat daha artırdı. Bir türlü dolmayan kırba önünde duruyordu. Sonunda kırbayı altınla doldurdu ve önünden uzaklaştırdı. Sûfi altını alınca kendinden geçti, Nizamü'I-Mülk'e yaklaşıp karşısında dikildi ve altın dolu kırbayı vezirin başından aşağı döktü. Kırba boşalınca onu kapıya doğru fırlatıp, "Bir süredir hediye vermek için burada oturdum. Fakat sana layık bir şey göremediğimden, senden alıp yine sana saçtım. Senden altın alırsam, senin için alırım, senden altın alırım, senden esirgemem.
Ey aziz! Sende sultana saçacak o nakit yok! Hak'tan canın için mana iste, sana her ne verirse, O'nun yolunda saç! Yoksulun canını padişah için vermesinden daha büyük bir saadet biliyor musun?
Hisse:
Aşk yolunda avare kalan da benim, hiç olup hayran kalan da... Uyku ile uyanıklık arasında bir haldeyim, canımsa orada kemal noktasında... O vakit kârım olmasaydı eğer, gönlüm o demden boşalırdı. Gönlümün dünyadan aldığı lezzet budur, ne söyleyeyim ki o vakit, dünyadan bir vakit değildir. Aşık olmayan, insan değildir! Çünkü âşık olmayanın böyle bir hemdem vakti yoktur. İşin aslında o vakit olmasaydı Âdem’in ve âlemin varlığı olmazdı. Aşktan cana uzanan o vakit var ya, cihanın o vaktini hayat bilirim işte! Maşallah Attar sırları çözmekte, sana inciler saçmak nasip oldu! Sırlar yolundan dizginlerini çek, zira yol uzun, merkebin de rahvan değil!
Ferîdüddin Attâr k.s / Esrarnâme